01:23 - 13 Aralık 2007
kolye işi
inşaatlardan çalınan elektrik kablolarını kıvırıp büküp kolye, bileklik ve bilimum takı eşyası yapmak; yetmiyormuş gibi apartmanın önüne tezgah açıp bunları satmaya çalışmak herkese nasip olmayan saçma bir kariyer başlangıcıydı benim için.. "satmaya çalışmak" diyorum çünkü tanıdık eş dost ve "vah zavallı yavrucak, şuncacık yaşında ekmek parası peşine düşmüş. hem de bu kadar saçma bir yolla." diye cık cıklanan teyzeleri saymazsak çok ta kimse almazdı, bir de mahallenin çingene çocuklarının zabıta edasıyla tezgahı talan etme tehlikesi vardı.. ama anlatmak istediğin şey şu ki; satışa başlayalı henüz üç gün olmuşken zaten kıç kadar eni olan sokağın karşısına komşu kızının açtığı tezgah üç kuruşluk geliri de yarıya bölüyordu. ve ben buna tek kelimeyle çıldırıyordum. gerçek kesit'teki adamlar gibi beyaz çorabımla kanepeye çömelip düşündüm taşındım ben de bir gece.. hani yaşım sigara içecek kadar büyük olsa parmaklarımın arasında külü beş santim olmuş sigarayla efkarlı efkarlı salon duvarına duman üfleyecem, o derece düşünceliydim. nihayet sabah harekete geçmeye karar verdim ve serbest rekabet ortamında kızışan kapitalist ruhumla şeytana uyup bir ara tezgahını boş bırakmışken kızın tüm yaptığı kolyeleri bileklikleri kuytu bir köşede ellerimle parçaladım. ellerimi kesip kanatan kablo telleri şakralarımdan çıkan öfke kriziyle birleşince en az chucky kadar evil bir sahneyi yaşamış ve yaşatmış oluyordum. parçalanmış kolyeler sokak asfaltı üzerinde oraya buraya dağılmış yatıyorken kanayan ellerime bakarak pişmanlık ve şaşkınlık dolu bir ifadeyle "ne yaptım ben!" tribi bile yaşadım hatta. her neyse, o olay sonrasında ticari kariyeri henüz o yaşta travmatik bir biçimde sona eren kızcağız umduğumdan çok tepki gösterince cıngar çıkarıp benim de etik bir zorlamayla işi bırakmama vesile olmuştu, annelerimiz falan zor barışmıştı hatta. çok acayip günlerdi.. ama geçti gitti. aynı sene aynı semtin başka bir mahallesine taşınan ve epey bir süre görmediğim bu kızı bir gün beşiktaş vapurunda görünce (epey bir serpilip güzelleşmiş olmasının verdiği motivasyonla) yılışık bir biçimde yanına gidip "beni tanıdın mı? hani senle kablo kolye işinde rakiptik dedim." konuya harika bir yerden girmiştim, onu çocukluğuna döndürüp özlem ve hasret duygularını sömürerek bir yakınlık kuracaktım. ama kız suratıma bir süre baktı ve tek bir cevap verdi:

"senden hala nefret ediyorum!"

şok oldum. elim ayağım birbirine dolaştı. o kadar ne yapacağımı bilemez bir hal içerisine düşüp saçmalaştım ki kollarından tutup dudaklarından öperek "nefret te olsa bana karşı bir şey hissediyor?" fikriyle %0.2'lik bir şansı tutturma ihtimalini bile göze almayı düşündüm.. ama yapmadım tabi ki. kızarıp bozarıp özür mahiyetinde bir şeyler geveledim ve kaçtım yanından.. ellerim kırılsaydı da parçalamasaydım o kolyeleri.. ellerim kopsaydı da sermayesi bile olmayan boktan amatör bir iş girişimi için kıza o yaşında bu acıyı yaşatmasaydım. ama sendeki de nasıl bi nefretmiş ki anlamadım ben. halbuki ne kolyeler gerdanlıklar takardım ben senin boynuna..