03:09 - 14 Temmuz 2005
şımarık sanat


yok. günümüzde kimsenin eline ne bir sanat vericen, ne de bir fotoşap. post modernizmin bir nevi görsellikte vücut bulmuş hali olan "pop art"ın ilk filizlendiği zamanlar açıkçası nasıl bir imaj anlayışı vardı, en basitiyle tekniği neydi, bir pop art resmi nasıl olurdu bilmiyorum ama ben dürüst olmak gerekirse şu anda bu pop art zımbırtısının her yerde önüme çıkmasından tiksiniyorum. dahası bu "pop art'çılar" istediği kadar "popüler olduğu için pop art değil bu, popüler olanı eleştirip sorguladığı için pop art" diyedursun; ya firefox aşkına, intel pentium 4 aşkına, 256 kb sınırsız adsl aşkına google grafik arama bölümüne girip "pop art" yazın. sayfa sayfa baka baka ilerleyin. anam, eline konserve kutusu alan mesaj kaygısına soyunmuş. ekranı dörde ya da bilmem kaça bölüp her bir kareye civcivli cırtlak renk filtre veren sanat icra eder olmuş. bir mesaj hengamesidir, bir sanat fışkırmasıdır gidiyor.

bir de popüler kültür/kapitalizm simgeleri var en çok rağbet gören. coca cola, marilyn monroe gibi. bunlar için londra büyükşehir belediyesi hayrat yaptırmış sanki piccadilly meydanı'na. vatandaşa bidonla dağıtılmış öğeler bunlar. bunlara el sürüp tozunu almadan pop art'a girişmek besmelesiz incir ağacına işemekle aynı kaçınılmazlıkta.

klavye başından "entel artistliği" yapacak değilim. kimseye bir şey ispat edecek te değilim. ama benim bir kaç yüz yıl geride kalmış rutubetli, çürümüş ve bağnaz sanat koordinatlarımla bir türlü örtüşmedi, örtüşmeyecek te pop art. plastik, renk cümbüşü, bol filtreli, bol kontrastlı imajlarınız size kalsın. ben böyle memnunum halimden. oohh.. mis..
 
03:14 - 08 Temmuz 2005
diskovıri çenıl
artık teori olmaktan çıkıp genel geçer bir doğa ve varoluş kanunu haline almış evrim hususunda insanın her zaman "evrimin varıp varabileceği son nokta" olarak görülmesi de bir yanılgı olabilir pekala. karanlık çağ denilen (orta çağla alakası yok tabi) o uzun boşluk sürecinde dinozorlar ve insanlar arası dönemde açıkçası dünyaya kimin hükmettiği halen belli değil. ama ev miskinlerinin en büyük oyalayıcısı diskoveri çenıl'de gördüğüm bir karga hayvanı çoğu kişinin kafasına bir şeyleri dank ettirebilir gibi.



söz konusu bu belgeselde ekmeğinin derdine düşmüş bir karga midesine bir kurt ziyafeti vermek istiyor. ama ulaşmak istediği kurtlar bir ağaç kütüğünün altına sotelenmiş ve kütükte de ufak bir delikten gayri kurtlara başka bir erişim noktası yok. işte böyle bir durum karşısında karga geniş bir yaprağı alıp kenalarını kopararak bir çubuk elde ediyor ve ağzına yerleştirip kütükteki deliğe sokuyor. ardından kurtları yukarı çıkartmak için kütüğün altını çubukla çalkalıyor. ilk denemeden pek verim alamayınca bariz bir şekilde düşünüyor, ediyor ve uçarak gözden kayboluyor. bir zaman sonra ağzında "ucu çengel yapılmış" başka bir çubuk getiriyor. yine kütüğe sokuyor ve bu sefer kurtlara ulaşıp onları yukarı kaçırabiliyor. böylece yeni geliştirdiği bu aletle yemeğini bir güzel yiyor.

el aleti yapabilen tek hayvan türü olarak bildiğimiz insan için, böyle bir manzara gerçekten çok şaşırtıcı. şunun şurasında bir maymun bile istediği kadar zeki olsun beyninde el aleti yapacak kadar hücre ve iq bulamazken bunu bir karga başarabiliyor. böylece gözler insana fiziken ve beynen en yakın canlı türü olan maymundan çıkıp tüm alemi hayvanata yönelebilir. dahası bu aynı karga, başka bir gün geliştirdiği bu yöntemi çömez bir kargaya da uygulamalı olarak gösteriyor. ilk deneme olmuyor, yine yardım ediyor. ta ki öbür karga da bu metodu kavrayana dek. aralarında bariz bir şekilde öğretmen-öğrenci, usta-çırak ilişkisi mevcut. gördükleri karşısında hayli şaşıran diskoveri çenıl ekibi bu belgeselin finalinde bilgi dağarcığını ve çıkarım gücünü izleyenlere bir kez daha gösteriyor şu fikirle:

insanoğlu şu ana dek kendini hep evrimin en veli nimeti olarak gördü. kendisinden önce dünyanın başka bir hakimi olmadığına inandı. ama kim bilir, şu anda belki de kavgaların taş devrini görüyoruz (tıpkı insanın ilk el aleti yapabildiği o kendi taş devri gibi) ve yine kimbilir, kargalar (ve dahi başka başka mahlukatlar) bundan yüzyıllar sonra tıpkı insanlar gibi evrimlerini tamamlayıp dünyaya hükmeden taraf olabilir. ve hatta yine kim bilir, o karanlık çağ denilen kayıp devir ve öncesinde de dünyaya insanlar değil de başka canlılar hakimdi. evrim her canlı türü için farklı zaman aralıklarında hızlanıp tamamlanıyor. insanlar, ezeli ve ebedi üst varlıklar değil de sadece bu zincirin bir halkası da olabilir.

ben şahsen ikna oldum. pekala "bir zamanlar fırtınalar estiren geçici krallar" olabiliriz insanoğlu olarak. belki sonraki krallar kargalar, belki sonra tapirler, sonra komodo ejderleri. hele "atlantis uygarlığının bile insanlar tarafından kurulduğu ne malum anasını satiyim" diye işkillenen bilim adamları peydah oldu şimdilerde. korkmaya başladım ben. başımıza harun yahya kitapları yağacak vallahi.
 
03:02 - 01 Temmuz 2005
aşırı geçmiş zaman


topkapı sarayı'nın harem bölümünde çalışacaktım bu yaz, teğet geçtim. iyiki de olmadı. ben öyle "gerçekten" tarihi ve hayli nemli ortamlara, sesin eko yaptığı heybetli yapılara gelemem. tarih tutar beni. "aşırı geçmiş zaman"dan irkilirim. üzerine düşünüp hayat dersleri de çıkarmam. "düşünsene bundan beş yüz yıl önce burada falanca yaşıyordu" diyen goygoycuları da sevmem. eğer o para verilip okulca gezilen müzelerde aklımı kaçırmam bekleniyorsa yanılırlar. illa da konumuz "ibret"se yerden ayağımı attığım her metre karede bile bin bir türlü geçmiş bitmiş hadise vardır, nedir.

bir de "napolyon'un öbür yüzü"var tabi. kendisinden sonrakiler için idol kabul edilen şahsiyetleri canından çok sevme sendromu vardır insanlarda. halbuki her yüzyılla birlikte toprağa rutin resetler atılıyo. her yeni doğan nesil bir öncekinin üstüne bine bine bu fanusta nefes almaya çalışıyo. o çok sevdiğim ama şu anda bir ölü olan meşhur insanlar. kahramanlar. sanatçılar. düşünürler.. inanın şu anda içinizden biri yeniden dirilse evimde misafir bile edemem. kusuruma
bakmayınız. ben zor sığıyorum buraya. benden başka bir nefes daha hayatta çekemem.

tarih benim için her zaman bir çizgi roman gibi kalsın mümkünse. çevirip çevirip okiyim canım sıkıldıkça.

(üstteki bu güzelim resim
erotik karate logosunun kırpılmış halidir)