02:29 - 22 Mart 2005
haftalık ritüeller


bilenler bilir, haftada en az bir gece poe abiyle odamda oturur, kaliteli porto şarabı yudumlar, tütün içeriz. yalnızca ahşap masanın üstünde duran ufacık bir sarı mum ışığıyla aydınlanan ve camı hep açık odada battaniyenin altına girip kaslarımızı gevşetir, sıcacık sohbetlere dalarız yarı uykulu yarı ayık. beraber geçirdiğimiz gecelerde son hatırladığım ise uzaklardan gelen yumuşak bir ezgi olur, sonra uyanırım sabah olunca. karşı koltukta olmuyordur artık poe abi, yeri bile buz gibi olmuştur. işte o zaman bir üşüme gelir, canım sıkılır. kapım hep açık, şarabım hep hazır, poe abi'nin geleceği bir başka geceye saklarım kendimi.
 
01:34 -
komedi dans üçlüsü ve kaybolan yıllarım
yaz kış yalınayak gezdiğimiz ama bir kez olsun üşütmediğimiz o güven ve umursamazlık dolu hayal meyal anımsanan çocukluk zamanlarından iyicene derine kazınmış ama gömülememiş bir sahne daha..

komedi dans üçlüsü'nün tüm dünyaya adını altın harflerle kazıdığı ve dünya gençliğini kasıp kavurduğu o şaşalı müzik dönemimizde tüm dünya çocukları gibi biz de üç arkadaş bir araya geldik mi komedi dans üçlüsü kasetleri çalıp hunharca eğlenirmişiz. kapı komşumuzun kızı ve bir sınıf arkadaşı, bir kız iki oğlan dandik bir teybe üstünde o sticker yapıştırmalı kaset furyasına ait bir komedi dans üçlüsü albümü koyardık. format gereği potpobi havasında ardarda gelen türk pop müzik besteleri eşliğinde raksedip konsepte uyardık. misal, bir sahnede kıza dizüstü serenat yapıp abisine yakalanan ben, müzik değiştiğinde bir anda sınıf arkadaşımın babası rolüne bürünebiliyordum. böylesi hızlı-seri-değişken bir tiyatro performansı gösteriyorduk kolayca. bu arada şarkıya dudak oynamalarıyla eşlik etmeler, mimikler.. söylemeye dahi gerek yok. komedi dans üçlüsü bizim ilahımız, biz de dünyanın koreografi üstadlarıydık. kendimize güvenimiz tam, kimseden korkumuz yoktu.

grubun hızla düşüşünü ve dünya basınında bu olayın çalkalanışını anımsıyorum.. sonra da komedi dans üçlüsü denen bir fenomenin tamemen ortadan kaybolduğunu.. aradan yıllar geçtikçe, vücutlarımızda ve sonrasında hayatımızda epey değişiklik oldu haliyle.. önce ortaokulu, sonra liseyi bitirdik.. reşit olduk. sonrasında yine geçen yıllar.. kapı komşusu kız arkadaş zengin bir koca bulup evlendi. çok geçmeden kucağında bir çocukla boşandı. bizim sınıf arkadaşı hayta oldu, serseri oldu, piç oldu. adeta bir orospu çocuğu oldu. ayda bir topuğundan vuruldu. biz ise malum, saç sakal birbirine karıştı, manisa tarzanı'na döndük. bir de sürünceme de kaldık ki sorma gitsin.. yani hepimiz itin götüne girdik desek yeri.. kısacası o çalıp çalıp oynadığımız komedi dans üçlüsü kaseti, ringu'nun vhs kaseti gibi hepimizi lanetledi. belimizi o gün bu gündür doğrultamadık. çocuk kahramanlarımın hepsi en zayıf olduğum anlarda nasıl terkettiyse, komedi dans üçlüsü de öylece aciz bıraktı terketti bizi. şimdi geride kalan üç kurban, yitip giden seneler ve o stickerlı ucuz kaset sadece..

aslında benim çocukluğum da iyi geçmedi.
 
04:23 - 19 Mart 2005
"heeere is johnnny!!"
kadıköy'den eve yürüyerek değil, adeta paralel boyutlar değiştire değiştire gitmeye çalıştığımız sıcak bir yaz gecesi hayal meyal arkadaşın torbasından çıkan kırmızı spreyi hatırlıyorum. sonra da karacaahmet mezarlığı'nın duvarına o spreyle bir şeyler yazdığımı.. ertesi gün aynı yerden dolmuşa geçerken gördüm şaheseri ki bilinçaltıyla bu kelime denk gelmiş demek. redrum.
ergen aklımla gurur duymuştum kendimden. her kadıköy-üsküdar yolculuğunda eserimi görmekten mutluydum. o caddeden geçenlerin benim sayemde hayatları değişiyor gibi hissediyordum.


gel zaman git zaman aradan yıllar geçti. önce eskidi o yazı, ardından da hepten silindi. pembemsi renge dönüşen eski kalıntıların üstüne biri siyah spreyle kocaman "aysel dön artık" yazdı. o günden sonra her dolmuş seferimde içim kanadı, eve gidişlerim somurtkan oldu benim. her uktem, her arzum, her ütopyam gibi redrum da yarım kaldı..

aysel dönmedi o benim hayallerimi çalan adama. sokaklarda yatıp kalktı, orospu oldu sonra..
 
00:46 -
sen yastık ol!


ne tamamen sönmüş, kapkaranlık
ne de ışıklı
arafta kalmışız çoğu duygumuz gibi
bir gün baygın bir gün kopuk
kenarda kalmış bilincimiz
rezil gibi sinmişiz yine bir köşeye
boşluğa oynuyormuşuz

lezzetliymişiz
ama bokmuşuz

olmamız gerekenin aksi istikamet
bir akıntıda çırpınıp
su olup gitmek
ya da bir güneşin altında
kafamızı eritmek
zevk alıyormuş içgüdülerimiz
yarın bir kareye sokulmak üzere
her rüyamızda yamuluyormuşuz

işlevsizmişiz
ama çokmuşuz

başkasını oynamak kolay değil
kendine hükmedememek hiç değil
silinmiş suratlarımız
yerler ıslak
tüm zehrimizi paçamızdan akıtmışız
hava sisli
tüm kahrımızı burnumuzdan çıkarmışız
başka kıtalara uçmak ne mümkün
daha havalanamadan yere çakılıyormuşuz

somutmuşuz
ama yokmuşuz

belki yerini beğenmeyeceksin
belki onlar atladıkça irkilecek
belki taşaklarında bir ağrı hissedeceksin
ama şimdilik
lütfen sen yastık ol!

(rene'ye..)
 
18:46 - 18 Mart 2005
kkgy: a pastoral theme


temmuz ayının ikindi sessizliği değil. çatırdayan aç köy kuraklığı hiç değil. akılda kalan silik bir kaç çocukluk sanrısı tüm anlatılanlar..

çükümüzün kalkmaya başladığı, adam olduğumuzu sandığımız ergenlik sancılarından bir demet gibi. ne giriş, ne gelişme, ne de sonuç. sadece ufak bir kesit. tüm hayatımız gibi masalsı bir kaç anı tazelemesi. içimize ata ata dev yaptığımız o anlamsız iç dünyası ya da karşı cinsle badak, absürt aşk girişimlerimiz. saniyede "24" kare hızla akan o durmak bilmez yaşantılara kendi ufak gözlerimizle anlamaya çalışmamız. ben bu filmde ne çocukla, ne deliyle ne de ustayla özdeşleştirdim kendimi. gemi olmak ya da hayvanlara verilmek için bekleyen işe yaramaz karpuz kabuklarından bir parça olmak bile kafi geldi. en azından sahibime bir umudu yaşattım o paslı teneke kutusunda..

şimdinin metropol çocukları istedikleri kadar counter strike oynasın.. hiç biri o eski köy çocuklarının kalbinde büyüttüğü çatışmanın hazzını yakalayamaz..

diji..diji..diji..
 
14:46 -
niyet ettim niyet eyledim..

ne bu yankılanan akşam ezanları, ne de bu şadırvan ıslaklığı.. geç onları. hepimizin bir gayya çukuru var. ve oraya sırtüstü yatıp üzerimize sıçan kuşlara sövücez vakti gelince. romaneskler enine, gotikler dikine.. biz de götüne götüne gireriz artık dünyanın. bize de bu yakışır.. başka birşey değil.. yanlış mıyım babaerenler?

 
04:32 -
boya beni
her gece yesile boyanan dünya alemi, sabahlari tüm civikligiyla yeniden sararır.. olay budur iste.. gece yesil, sabah sari.. brezilya bayragi gibi olduk burda. aloo??...

(lambur lumbur girdik blog olayına)