hayatlarımıza bir yeni boyut kapısı olarak giriveren televizyon aleminin spor haberleri öncesi vakit geçirmek için çırpınan ana haber bültenleri son dört beş atımlık mermilerini yurdun kuytularında gizlenen acayip adamlarla harcar genelde. işte bu adamların biri de "böcek yiyen amca" idi. şen şakrak ülkemizin sevimli bir köyünde konuşlanıp yaşamını devam ettiren bu namazında niyazında anadolu amcası taşların, kayaların altında zulananan bilimum haşeratı ve dahası solucanı, böcüğü, bilmem her türlü boklu canlıyı yiyordi iştahlı iştahlı. kameralar vardı karşısında ama o tribünlere oynamıyordu. şov yapmıyordu. yapmacık değildi. evinin kapısı önünde "ay çıksam mı görünsem mi" mahcubiyetinde ağzını eşarbıyla örten anaç eşi de "heep yiyor durmuyor durmuyoor" falan diye muhabire kapı eşiğinden dert yanıyordu. amcanın çapı belli, olayı belli. tee ankaradan kalkıp gelen haber ekibini hayal kırıklığına uğratmaz olmaz. "arayın" diyordu etrafındakilere. "kaldırın taşları, siz de bulun bir şeyler, yiyeyim." bu yeme seansı bir beş dakika hiç mola verilmeden, ta ki amcanın midesi böceklerle dolup karnı doyana kadar sürüyordu. muhabir şaşkın. midesi kalkmış. kameralar adeta amcanın ağzına kadar girmiş, tüm ziyafeti olay yerinden görüntülüyor. bir müddet sonra son bok böceği amcanın boğazından geçiyor ve amcaya veda ediliyordu. gülen gözler. anadolu ezgileri. köy silüetleri. oryantal ambiyans. kaf dağı. haber bitiyordu.
bir de iki karış altta duran "buruş li" abileri tenzih ediyorum, ayda bir, naylon eşofmanlı bir türk yağızı çıkıp dişleriyle kamyon çekerdi, uçak çekerdi. rekorlar kırılırdı. ölçümler yapılırdı. ama bu abilerin bende bıraktığı tahribat "böcek yiyen amca" kadar asla olamadı. hele o kahvehane masalarında cam bardak yiyenler bile beni hiç etkilemedi. çünkü böcek yiyen amca bir doğallık abidesiydi. çünkü böcek yiyen amca doğa manifestosunu yeniden yazan kişiydi. çünkü böcek yiyen amca rüyalarım kadar ulaşılmazdı. ulaşılamadı.
(bi de bu, "her yazıyı illa da duygu yüklü bir finalle bitirme boku" çıktı şimdi..)