01:01 - 19 Eylül 2005
fantezi, fantazya, febrezze
kitapların yerini değiştirirken dört sene öncesinde merak saldığım tek tük fantazya kitaplarına yer bulmam zor oldu. fantezi mi fantazya mı sorusundan teğet bile geçmeden sıyrıldıktan sonra diyeceğim şudur ki bu fantazya alemi insana insan olduğunu unutturacak dozda bir kurmacaya sahip. beş yüz sayfalık ve üstüne üstlük bir kaç ciltlik masalları okumak hayli zaman alıyor, bunla kalsa yine iyi bir de beyni bulandırıyor olmadık yere. mitolojiye olan sonsuz sevgi ve saygım bu kurmaca edebiyatından ziyade yaratıldıkları dönemin gizeminden peydahlanıyor. oysa şu anda dünya üzerinde yüzlerce yazar 2005 senesinde bize özene bözene kalın kalın masallar hazırlıyor hala. ve bu masallar su gibi tüketilip bir dönem sonra da tozlu çatıkatlarında kolilere koyulup unutuluveriyor. fazla (hatta hiç) etliye sütlüye karışmayan pederin, odadaki orta dünya haritasına gözünün iliştiğini hatırlıyorum üniversitenin ilk senesinde. biraz küçümser tavırda "bu nedir?" diye sorduğunda hunharca haritayı savunmuş, aklım sıra o haritanın o duvardaki önemini ateşli ateşli izah etmiştim. (gerçi bu durumun haritayla pek alakası yok, o dönemlerde gençler yaptıkları şeylerin doğruluğunu üzerinde hiç düşünmeseler dahi kanıtlamaya çalışır büyüklerine, şartlandırılmışlık diyelim.) sonraları indi o harita duvardan, bir kaç sene dolapta boynu bükük yattı durdu. ama bu fireball'lu, summon'lu, fersah fersah ejderhalı alemi yeni tanıyıp sevmiş alt kuşak bir kardeşin sayesinde tekrar asıldı. peder aynı et ve süt umursamazlığında gelip ona sordu bu sefer "bu nedir?" diye.. yaptığım ihanetin, tolkien amcaya attığım kazığın farkındalığında "evet ya, indirsene şunu" diyivermiştim ben de. (bu durumun da vaktiyle paha biçilmez bir değer verilen olguları, sonraları unutulmuş olsalar bile kıskanmaktan, sahiplenmekten ileri geldiğini söyleyebilirim gerçi, benimsenmişlik diyelim.)

zaman geçtikçe, yaş ilerledikçe körpecik ve çapı belli bir su birikintisi olan hayal gücü level atlayıp galaksilerin, evrenlerin bile sınırlarını çizemediği delicesine çağrışımlara bırakıyor yerini. aslında bendeki bu ihanet te burdan kaynaklanıyor. beş yüz sayfalık bir fantazya aleminin verip verebileceği düşsellik, bir saç teline bakarken beyinde çarpışan kavram ve imgelerin sınırsızlığı yanında solda sıfır kalıyor bir süre sonra. bu durumda tutarken bile el-kol yoran o kalın fantazya kitaplarına gömülmenin faydalarından çok israflarını görüyorum terazide. hem masal dediğin şey oral yoldan çıkar, kulak yoluyla alınır. di mi ama? öyle öğretmişlerdi orta okulda.

ps: evet dragonlance'lerden biri kayıp. nerde bilmiyorum. şu büyücü denen kitabın devamına ise o hevesli yaşımda bile katlanamamıştım. duruyor öyle tek cilt.

ps: febrezze'yi üstüme sıkıyorum ben, güzel oluyo.
 
geven yazdı
yazı linki -


1 yorum:


  • 3:50 ÖS, Eylül 21, 2005 - Blogger Neo

    valla ya... içine girilmesi yürek isteyen bir sektör gerçekten... böyle serilerin suyunu sıkmış ve bir sonraki kitaptan haberdar bir şekilde gelmesini bekleyen arkadaşlarım oldu ama onları hiç olarak anlayamadım... zaman zaman kıskandım ama... yinede büyük ihtimal hiç bir zaman başlayamayacağım ve içine girmeyeceğim bir olay gibi görünüyor fantazi dünyası... yani insan normal hayatını nasıl adam gibi dengeye sokabiliyor ki sonra bunlara apayrı zamanlar ayırabiliyor... inanılır gibi değil... neyse ben "bir geyşanın anıları" kitabıma devam edeyim... hem o seri bile değil... tek kitap... ama yakında filmi gelecek olan cillop gibi bir kitap...

    bu arada eski logo'ya hayrandık ama buna aşık olduk... cuk oturmuş...