04:14 - 07 Mart 2006
this is my rifle this is my gun
aylardır buradayız ve silahımı bir kez bile kullanamadım.

sam mendes filmlerinde ana karakter hikayesine anlatıcı edasıyla başlar. ilk cümleleri vurucudur, girizgah başarılıdır. ardından konuşmayı bırakır ve destur çekip hikayenin içine dalar bizle birlikte. sonrası malum, çorap söküğü. yarı şizoid yarı travmatik ama asla ajitasyon ya da acıtasyona mahal vermeden, seyirciyle yüz göz olmadan akıp giden altı kot pantolon üstü ceket kravatlı eklektik bir sunum..

son film jarhead'de de karakterimiz, canımız cicimiz, son dönem amerikan sinemasının pek bir "alterno" gençlik idolü haline gelmiş ergen donnie darko'muz, bu filmdeki adıyla erbaş Anthony Swofford'umuz yılgın ses tonuyla konuşmaya başlar. "bakalım senin hikayen ne imiş?" demeye kalmadan full metal jacket'vari bir hırçınlığa sahip acemilik evresini görürüz askerimizin. özellikle erkeklerin daha da yakından hissettiği o "askeriye soğukluğunu" beş dakika içinde içimizde hissederiz hissetmesine ama keşke geriye kalan yüz dakikada gördüklerimiz yine askerini ezim ezim sindiren "kaka çavuşlar", birliğine ölmeyi emreden pek bir cengaver komutanlar ya da sinsi bir düşman olsa idi diye hayıflanmamıza da az kaldığını bilirsek pek bir iyi ederiz. çünkü şu ana dek pek girilmemiş ve işlenmemiş bir yerden savaşı göreceğizdir bu filmde. onlar sıkıldıkça biz de ter dökeceğizdir ekran başında. şunu çok geç olmadan belirtmekte fayda var ki jarhead'le ilgili hoppadanak diye genel bir kanı oluşuverdi bilir kişilerce: "bu bir savaş filmi değil, kesinlikle bir asker filmi." katılıyorum. ama öyle klasik bir "savaş psikolojisi" üzerine oturtulmuş bir asker filmi de değil bu. çünkü biz savaş filmlerinde şu ana dek hep kahramanlık gördük. çatışan, aksiyon içinde olan, ölen, öldüren askerler gördük. ama bu sefer durum biraz farklı, ve kim ne derse desin 20.y.y. kriterlerine göre çok daha gerçekçi. konu sadece amerika olmamakla birlikte; geçtiğimiz yüzyılda yapılan savaş ya da en azından savaş girişimlerinde çoğumuz farkettik ki kahramanlık olmadı. ölen ya da öldürülen askerler orana vurduğumuzda o kadar da tarih kitaplarına geçecek kadar önemli bir kitle değildi. teknolojinin ve emperyalizm politikasının olduğu bir savaşta pek çok asker aslında kelimenin tam anlamıyla "işlevsiz"di ve sadece rakamsal çoğunluğu sağlamak adına o üniformayı giyiyordu. orta çağdan itibaren kılıçla kalkanla kazanılan kahramanlık savaşları, dünya savaşlarıyla birlikte geride kaldı. ama onlarda dahi ortada işlevini yerine getiren tüfekler, miğferler yok değildi. ama jarhead'de gördüğümüz körfez savaşı'nda ve çıkan bir kaç tek tük mini-savaşta daha sonucu belirleyen ne kılıç, ne tüfek, ne de miğfer oldu. "güç" değerleri hayli değişmişti çünkü. savaşlar çok daha soyut ve değersel etkenlerle kazanılır olmuştu. (en büyük örnek tabii ki amerika) hal böyle olunca savaşa gönderilen yarım milyon askerin sadece sayısal bir rakamdan ve ülke vatandaşlarına verilen milliyetçi bir pompadan ibaret olduğu açık. bu filmde askerler bir çölün ortasında savaşmayı bekliyor. bekliyor, bekliyor ve yine bekliyor. ama düşmanı ne biz görebiliyoruz, ne de onlar. aylarca alınan eğitim, televizyonda ceset görünce midesi bulanan "default" bir insanı öldürmeye programlı bir hayvan haline dönüştüren sanal psikoloji, ve niçin savaştıklarını bile bilmeyen apolitik askerlerin üzerine örtülen suni bir vatan sevgisi, yapay bir kahramanlık sevdası. bu savaşta hiç bir işlevlerinin olmadığı ve savaşa hiç bir şekilde müdahale edemeyecekleri gerçeğini hissettirmeden onları bir çölün ortasında aylarca bekletebilme kabiliyeti. ve sonunda aylarca tam teçhizat nöbet tutmasına rağmen bir kez bile düşman göremeyen askerin bir ıraklı subay görünce onu vurmak ve en azından bir şey yapabilmenin tadına varmak için üssüne yalvarması. havaya atılan ateşler.. yakılan kamuflajlar.. topu topu bir kaç dakika süren ama yine "boş" bir aksiyon, ve savaş bitince yapılan nedensiz bir kutlama.. sinir mekanizmaları savaşmaktan değil, savaşamamaktan mahvoluyor jarhead'de.

savaşın anlamsızlığını pek çok film işledi şu güne dek, savaşı eleştiren ya da irdeleyen yüzlerce sinema filmi çekildi. başyapıtlar çıktı. ama bir askerin hissettiği bu "işlevsizlik" ve "hiçlik" duygusunu deşifre edebilen ilk ve tek güncel film oldu bana kalırsa jarhead.. o yüzden bu filmi full metal jacket'la ya da diğer savaş klasikleriyle kıyaslayıp bir yargıya varabilmek neredeyse imkansız. işlenen tema saf bir "sıkıntı", hiç bir şey yapmadan aylarca asker üniforması içinde oyalanmak, ya da askercilik oynamak. dünyanın her yerinde olduğu gibi.

-aylardır buradayız ve silahımı bir kez bile kullanamadım.
-şimdi kullan o zaman.
*tatatatatatatatata!!!*

ve menzili ay olan, yıldızlar olan kutularca ordu cephanesi. özeti bu.
 
geven yazdı
yazı linki -


0 yorum: