sandalye minderimde akarlar var. ama kaba etlerimle hissetmem mümkün değil. caddeden, merkezden bazı bazı patlama sesleri gelir, silah sesi mi, tüp patlaması mı, yoksa bir çocuğun arkadaşına poşet şişirerek yaptığı şakalardan mı, anlamam hiç. ama içim kalkar. midem bulanır. sadece bugün üç-dört kez duymuşumdur bu sesi. konsepte girerim hemen. savaş romanları gibi.. geceleri apartman kapısından beni içeri sokmayan köpeğin çetesi havlar. aklıma gelir ezilirim. açık camdan giren rüzgar yüzünden bilgisayar ve çevresi elle alınamayacak kadar küçük beyaz sigara külleriyle dolar. ışığı kapattığımda görünmezler. karanlıkta sağ elim kupaya uzanır, ağzıma diktiğimde soğumuş son kahve damlası dudaklarıma değer. tadım bozulur. olmadık saatlerde kapı çalar, telefon bağırır. hep tanımadığım insanlar yapamayacağım işler buyurur. hiç biriyle de tanışmam. müzik biter, albüm başa döner. biter yine başa döner. arasını dinlemem hiç. boşluk dolduran bir gürültü ya da çalar saat gibi. ilk cümle her zaman zordur. ilk paragraf yorar. yazı hep nankörlerle dövüşür. yaz biter. sonbahar gelir. yine biter, güz bir daha gelir. arasını hissetmem hiç. saat on iki gongu gibi. hepsi aynı rafın yumurtaları bunlar. kimisini kırıp yumurtalı patates yapmışım, diğerlerinin kokusu ağırlaşmış. dayanamamışım.
şu kabuğu her gördüğümde toprak solucanlarına dokunmak gelmese mesela aklıma. nefret etmesem devrik cümle kurmaktan. yazdığım her cümle klişe gelmese ya da. yine değerlense piyasalarda hisseler. ergen kadıköy kedisi gibi zırlıyorum çünkü huzursuz olunca. hiç sevmiyorum havamda olmamayı. sevsem oysa.
steve irwin ölmüş diyorlar. buyur burdan yak! avustralya açıklarında vatoz sokmuş güya. timsahla güreş tutan adam nasıl böyle ironik ölür, ona da inanmıyorum. kedi köpekten başka hayvan görmeyen bir coğrafyada yaşadığım için bir üzülüp bir seviniyorum. suyun altında nefesimi de fazla tutamıyorum. küvette denerdim çocukken, kabus gibiydi. bir dakikayı geçemezdim. aynı yıllar, belgesellerde hayvan seçerdim. vahşi doğadan sayılmazdı hiç koalalar, tembel hayvanlar. suratlarından dram ve dinginlik akardı. doğa kendini tekrar ederdi holywood sineması gibi. çok kızardım.
bir devir kapandı. el sallamaya bile vaktim olmadan geçti gitti. özlememem gerek.
yıllardır dalgasını geçtiğim bu akıntıda şimdi ben ıslanmaya başladım. bir dakika. nefesimi tuttum, tuttum. yoksa çabuk boğulurum ben. seleksiyonda hep fasülyedenimdir zaten. mızıkçıyımdır. topu kaptığı gibi apartmana giren o akşam ezanı eşeklerindenimdir.
işler hep rutine biner.
caddede, merkezde yine bir top patlar. belki birileri vurulur. köpek havlar. müzik döner. masa küllenir. yaz geçer. telefon çalar. kupada kahve biter. belki o sırada komşunun evi soyulur.
sandalyede bir adam yaşar. minderde bir mite ölür.
adil.
fena. çok fena.
ben de erdim sanırım o mertebelere.