
şu kabuğu her gördüğümde toprak solucanlarına dokunmak gelmese mesela aklıma. nefret etmesem devrik cümle kurmaktan. yazdığım her cümle klişe gelmese ya da. yine değerlense piyasalarda hisseler. ergen kadıköy kedisi gibi zırlıyorum çünkü huzursuz olunca. hiç sevmiyorum havamda olmamayı. sevsem oysa.
steve irwin ölmüş diyorlar. buyur burdan yak! avustralya açıklarında vatoz sokmuş güya. timsahla güreş tutan adam nasıl böyle ironik ölür, ona da inanmıyorum. kedi köpekten başka hayvan görmeyen bir coğrafyada yaşadığım için bir üzülüp bir seviniyorum. suyun altında nefesimi de fazla tutamıyorum. küvette denerdim çocukken, kabus gibiydi. bir dakikayı geçemezdim. aynı yıllar, belgesellerde hayvan seçerdim. vahşi doğadan sayılmazdı hiç koalalar, tembel hayvanlar. suratlarından dram ve dinginlik akardı. doğa kendini tekrar ederdi holywood sineması gibi. çok kızardım.
bir devir kapandı. el sallamaya bile vaktim olmadan geçti gitti. özlememem gerek.
yıllardır dalgasını geçtiğim bu akıntıda şimdi ben ıslanmaya başladım. bir dakika. nefesimi tuttum, tuttum. yoksa çabuk boğulurum ben. seleksiyonda hep fasülyedenimdir zaten. mızıkçıyımdır. topu kaptığı gibi apartmana giren o akşam ezanı eşeklerindenimdir.
işler hep rutine biner.
caddede, merkezde yine bir top patlar. belki birileri vurulur. köpek havlar. müzik döner. masa küllenir. yaz geçer. telefon çalar. kupada kahve biter. belki o sırada komşunun evi soyulur.
sandalyede bir adam yaşar. minderde bir mite ölür.
adil.
fena. çok fena.
ben de erdim sanırım o mertebelere.