03:42 - 25 Haziran 2006
gecenin üçünde tüm apartmanın gol diye haykırması
değişimi ve aksiyonu teoride hep destekleyen ama pratikte çuvallayan biri olarak yaklaşık on beş gündür bir rüyada gibiyim. her şey fayanscı ziya usta'nın banyo mermerlerine indirdiği balyozla başladı. o gün bu gündür evimiz hep tadilatta. sürekli bir hareket, bir devinim, bir usta trafiği mevcut. sancılı bir dönem geçiriyoruz. tüm aile kenetlendik, bu zor günleri atlatma çabasındayız. sinirlerimiz bozuldu. durup durup birbirimize gülüyoruz mesela. ya da fayans derzlerinin parlaklığına dalıp clementine'in müziğini hatırlamaya çalışırken bulabiliyorum ben kendimi. fantazya ve gerçeklik arasındayım. sabahın sekiz buçuğunda uyandırıldıktan maksimum otuz saniye sonra altmış beş kiloluk bir mobilyayı yan odaya taşımaya çalışırken uykumda gördüğüm rüya devam edebiliyor. hem rüya görüp hem mobilya taşıyabiliyormuşum ben, böyle bir meziyetim varmış. su tesisatçısı kasım usta ve mutfak dolapçıları ölmez kardeşler bir bulaşık makinası musluğu yüzünden birbirine küsünce balkona çıkıp ağlamamak için kendimi zor tuttum evelsi gün. allahtan duşakabinci araya girdi de iş tatlıya bağlandı. ne de olsa tüm ustalar birbirini tanıyor enteresan şekilde. birbirlerine karşı çok köklü ve etik bir hukukları var. boş kaldığım vakitler onları gözlemliyorum hep. iki ustanın arası açıldı mı üçüncüsü ustalık görevini yerine getirip aralarını yapıyor muhakkak. yapmazsa dördüncü usta üçüncü ustayı diğer iki ustanın durumuna kayıtsız kalmakla ayıplayabiliyor. ustalık dünyasının kendi kuralları, kendi normları, kendi adalet düzeni var. onu çözdükten sonra gerisi kolay. dungeons and dragons gibi bir şey. bu dünyada kimisi bir parkeci, kimisi bir badanacı, kimisi bir tesisatçı. hayatlarını idame ettirmede olumlu ve olumsuz özelliklere sahipler. hiç biri mükemmel değil, ama doğal seleksiyonda öyle kolayca pes edecek kadar zayıf ta değiller. survival of the fittest olayı değil yani bu. muazzam bir dengeden, armoniden bahsediyorum. ya da ben fayans harcından, tinerden, vernikten sarhoşum iki haftadır. gerçekliği saptırıyorum, kafamda var olmayan şeyler kuruyorum. zaten dediğim gibi her şey içiçe geçti. finaller, tadilat, dünya kupası. 2006'nın haziran ayı benim için pek çok çağrışımla dolu olacak. belki bir tesisatçı kasım usta, suya hükmeden, suya yön veren. belki fayanscı ziya usta, parmakları naçar kalmış ama dirayetiyle malasına harc seren. belki arjantin'in bu akşamki oyunuyla beklentileri karşılayamaması. belki postmodern roman yüzünden okulu bitiremeyip bütünlemeye kalışım. belki de şu anda tinerden mide bulantısı ve baş dönmesi yaşayıp badanası henüz beş altı saat önce bitmiş bu odada bu gece yatarsam zehirlenip ölebilirim korkusuyla yatağı holün ortasına türbe gibi dikip orada yatma planlarım.. haziran ayı hiç bitmesin istiyorum ben. karmakarışık, hatta darmaduman ama en azından çok değişik.
 
geven yazdı
yazı linki -


5 yorum:


  • 4:39 ÖÖ, Haziran 25, 2006 - Blogger rene gallimard

    haziran 2006.. unutma, unutturma..

    yalnızlığı bilir misin, o hep içini burkan, mideni bulandıran yalnızlığı.. bilmezsin.. bilir gibi yaparsın ama bilmezsin, çaktırmazsın, sinsisin..

    sinsisin derken yüzünde oluşan tebessümü açıklayabilir misin.. yapamazsın. belki de unutulmuşluğun mahremine karanlık bir dehlizden geçip ulaşıcaksın.. korkuların olucak, yitik, bitik ve kekik olucaksın, kafiye olsun diye.. güzel kokucaksın, sızma olucaksın en güzel zeytinlerden, litrelerce banıcaklar sana.. banıcaklar.. banıcaklar..

    sen hayali bir su birikintisi olup kanalizasyon kapaklarına akıcaksın, aşağı damlayıp denize karışıcaksın..


    o diil de, şanlı gaveynus, sıvadan, harçtan anlar oldu diyorlar senin için, köyün kızları göz süzer, kilim dokurlarmış sana..


    (midem çok kötü, uyuyamıyorum, kola içtim demin iyice kötü oldu, delmeyelim gece gece)

     
  • 12:48 ÖS, Haziran 25, 2006 - Blogger geven

    sana anlattığım bir öykü vardı hatırlar mısın?
    hani çok üzgün bi adam varmış. psikolağa gidip "doktor beni kimse neşelendiremiyor" diyince doktor da caddenin karşısındaki sirkteki palyaçoyu önermiş buna. adam da bunun üzerine "doktor ben o palyaçoyu yedim" demesin mi.. yazdıkların bana bu öyküyü anımsattı şimdi nedense.. belki de haziran 2006'ın bana hissettirdikleri böyle bir şey. hani fayt kılabın en sonunda çıkan şey var ya bir saliselik. onun gibi. of hayatımın filmi ya. bir fayt kılab, bir requyim foredrim, bir de traspotik var. bunlar hep hayatımın filmleri. enternal sanşayn olmamış.

    sevgiyle kal. kod: vdaqzd

     
  • 1:37 ÖS, Haziran 25, 2006 - Blogger rene gallimard

    nasıl unuturum bana o öyküyü anlattığın günü, moda'nın arka sokaklarında başımı omzuna koyup dinlemiştim.. yıldızlar, deniz..

    ahh nasıl unuturum gözlerimin içine derin bakışlarını.. irislerim seni kucaklamak ister gibi büyümüştü.

    tam o anda, işte tam o sırada dudaklarımız...

     
  • 2:15 ÖS, Haziran 25, 2006 - Blogger geven

    öhömöhöğm! mutfak. banyo!! kapı pervazları. kamu içinde hem de. ne ayıp şeyler.

    yeter hadi kapamayalım tükanın önünü fazla. emeşenden fısıldan bana.

     
  • 1:45 ÖS, Haziran 27, 2006 - Blogger Ç.

    delisiniz siz.
    seviyoruz.